26 Ağustos 2014

Anıtkabir'deyiz...

#anıtkabirdeyiz
26 ağustos 2014

Gurur ve sevgiyle.....

Girerken kolumuza  yazıldı
herkes siyah giymişti...
aslanlı yolda...
 Arkadaşlarım hatice saraç ve ömür mor ile.. 7 saat ağustos sıcağında güneşte bekledik..ama hiç yılmadık





Bu numarada durdum.


Atam'ın saçının telinde görev aldım.gurur duydum.bu gurur tablosunda ve 6000 kişinin yanında yer
almak çok güzel bir duygu.torunlarıma bırakacağım anım olsun istedim.


Atamızın portresinde yer alan 6000 kişi "SENİ SEVİYORUZ ATAM" işareti ile Guinness rekorlar
Kitabına girdiğimiz an,kızgın güneş altında 15 dk.hareketsiz.dudaklarımızdaki marşlarla,yüreğimizdeki sevgimizi işaret ederek ata' mıza seslendik.
  "SENİ SEVİYORUM ATAM"




https://www.facebook.com/video.php?v=10152397949384151

22 Ağustos 2014

Kışlık domatesler yapıldı




Yapılışı:
Domatesler yıkanır,kurulanır ben kabuklarını soydum ince ince doğradım,
Biraz tuz ve sıvıyağ koydum,
suyunu çekene kadar kaynattım,
Sıcakken Kavanozlara  koyup ağzını sıkıca kapattım,
Ters çevirip karanlık bir yerde 2 gün beklettim.akan,bombeleşen yoksa kaldırıyoruz.
Kışında afiyetle yenir.

17 Ağustos 2014

Sevgide cömert ama sevdiklerimizi kırmada oldukça cimri olalım…

SEDEF ÇİÇEĞİ


Mahkeme salonunda, seksen yaşlarındaki yaşlı çifrin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla, suskun ninenin ağlamaktan iyce çukurlaşmış gözlerini ve bıkkın bakışlarını süzüyordu..

Hakim tok sesiyle, yaşlı kadına:”Anlat teyze, neden boşanmak istiyorsun?”

Yaşlı kadın,derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başaladı:

“Bu adam yetti gayri,50 yıldır bezdirdi hayattan…”

Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu, mahkeme salonunda…

Sessizlik, bu tür haberleri her gün menşet yapan gazatecilerden birinin flaşıyla bozuldu…Kim bilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış 50 yılın ardından? Çok sayıda gazateci izliyordu davayı…Kadın neler diyecekti? Herhes, onu dinliyordu…Yaşlı kadının gözleri doldu ve devem etti:

“Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim…O bilmez…50 yıl önceydi…O çiçeği, bana verdiği çiçekler arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştı, öyle büyüttüm…yavrumuz olmadı, onu yavrum bildim. Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı.O zaman adak adadım. Her gece güneş doğmadan önce, bir tas suyla suluyacağım onu diye…İyi gelirmiş derlerdi…50 yıl oldu, bu adam bir gece kalkıp bir kerede bu çiçeği ben sulayayım demedi.

Taa ki geçen geceye kadar…O gece takatim kesilmiş uyuyakalmıştım…Ben, böyle bir adamla 50 yıl geçirdim..Hayatımı, umudumu, her şeyimi verdim.Onda hiçbir şey görmedim….Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim. Onsuz daha iyiyim, yemin ederim.’ 

Hakim yaşlı adama dönerek:”diyaceğin bir şey var mı, baba?” dedi.

Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye,o ana kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyele, hakime yöneldi. Tane tane konuştu :

“Askerliği Reis-i cumhur köşkünde bahçivan olarak yaptım. O behçenin, görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim. Fadime’mi de..Sedefleri de…O na en güzel çiçeklerden buketler verdim..ilk evlendiğimiz günlerin birinde, boyun ağrısı nedeniyle, onu hekime götürdüm. Hekim çok uzun süre uyumadan yatarsa, boynundaki kireç sertlerşir, kötüleşir dedi. Her gece uykusunu bölüp uyansın, gezinsin dedi. Hekimi pek dinlemedi bizim hatun…Lafım geçmedi…O günler de bu çiçekte kurumaya yüz tuttu…

Ben ona: “Gece çiçek sularsan geçer”,dedim…Adak dilettim.. Her gece onu uyandırdım onu seyrettim. O sevdiğim kadını, yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim… Her gece, o çiçek ben oldum sanki…dedi adam…O yaştaki bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle…

“Her gece, o yattıktan sonra uyandım. Saksıdaki suyu boşalttım. Sedef gece sulanmayı sevmez hakim bey…Geçen gece de…Yaşlılık…Ben de uyanamadım...Uyandıramadım…

Çiçek susuz kalırdı ama kadınımın boynu yine azabilrdi…Suçlandım…Sesimi çıkartmadım…

O anda gazateciler dahil, mahkeme salonunda ki herkes ağlıyordu…Sevgide cömert ama sevdiklerimizi kırmada oldukça cimri olalım…